top of page

Yeryüzü Ayetleri




O an,

Güneş soğudu,

Ve bereket gitti topraktan.

Otlar sarardı ovalarda.

Kurudu denizler balıksızlıktan.

Toprak, ölüleri göğsüne almadı bir daha.

Gece, bütün solgun pencerelerde,

Şüpheli bir düşünce gibi birikip,

İsyan ediyordu durmadan.

Yollar devamını

Karanlığa bırakıverdi.

Kimse aşkı düşünmez oldu.

Kimse zaferi düşünmez...

Ve kimse,

Artık hiçbir şeyi düşünmez oldu.

Yalnızlık mağaralarında

Boşunalık doğdu.

Kan, afyon ve esrar kokuyordu.

Gebe kadınlar,

Başsız çocuklar doğurdular.

Ve beşikler utançtan,

Mezarlara sığındı.

Ne acı ve karanlık bir devir,

Ekmek galip gelmişti

Tanrı elçilerinin yüce gücüne.

Sefil ve aç peygamberler,

Firar ettiler tanrının uğrak yerlerinden.

İsanın kaybolan kuzuları,

Bir daha çobanın Deh! Deh! Sesini,

Duymadılar suskun otlaklarda.

Kıpırtılar, renkler, resimler,

Ters yansıyordu,

Aynaların gözünde.

Kahpe soytarıların tepesinde,

Çirkin orospuların yüzünde,

Kutsal bir ışık çemberi

Yanıyordu tutuşmuş bir şemsiye gibi.

Alkol bataklıkları,

O zehirli buruk buharları ile,

Kımıltısız aydınlar yığınını...

Kendi derin köşelerine çekti.

Sinsi fareler,

Eskimiş raflarda,

Altın yapraklı kitapları kemirdi.

Güneş ölmüştü.

Güneş ölmüştü ve yarın,

Yitik... belirsiz bir kavramdı

Küçük çocukların uslarında.

Çocuklar bu eski sözcüğün yoksunluğunu,

Büyük siyah lekelerle,

Deftelerine çiziyorlardı.

İnsanlar...

Zavallı insanlar,

Yüreği ölgün, sıska, afallamış,

Leşlerinin uğursuz yükü altında,

Bir gurbetten başkasına sürükleniyorlardı.

Ve acı bir cinayet arzusu

Kabarıyordu içlerinde.

Kimi zaman ufacık bir kıvılcım;

Bu cansız, bu sessiz halkı,

Birden darmaduman ediyor, birbirine düşürüyordu.

Adamlar, bıçakla birbirlerinin gırtlaklarını kesip

Kan dolu bir yatakta,

Ergen olmayan kızlarla sevişiyorlardı.

Onlar kendi vahşetlerinde boğulmuşlardı,

Ve günah işlemenin korkunç duygusu,

Kör ve aptal ruhlarını,

Felç etmişti.

Ne zaman ki bir suçlu asılıyordu;

Darağacının halatı,

Korkudan kasılan gözlerini,

Dışarıya fırlatırken,

Adamlar da kendi içlerine gömülürlerdi.

Yaşlı ve yorgun sinirleri gerilirdi,

Şehvetli bir düşünceyle.

Yalnız şehir meydanlarında,

Kıyıda köşede durmuş,

Fıskiyelerin sürekli akan sularına bakarak

Dalıp giden o küçük canileri görürsün.

Belki hâlâ,

Ezilen gözlerinin arkasında, donuk derinliklerinde,

Yarı canlı, karışık bir şey

Kalmıştır geriye.

Ve dermansız bir çaba ile,

Suların kutsal şarkısına inanmak isteyen...

Belki... ama ne sonsuz bir boşluk bu,

Güneş ölmüştür.

Fakat kimse bilmez,

Kalplerden kaçan o üzgün güvercinin adı,

İnançtır.

Ah! Ey tutsak ses,

Senin yüce umutsuzluğun,

Bu nefret dolu gecenin bir yerinden,

Işığa giden bir delik açmayacak mı?

Ah ey tutsak ses,

Ey bütün seslerin son sesi.



Füruğ Ferruhzad

Çeviri: Dariush Salehi

 
 
 

Comments


Subscribe Form

Thanks for submitting!

  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter
  • LinkedIn

©2021 by Dariush Salehi. Proudly created with Wix.com

bottom of page